İnsanların hayalini yıllarca sıcacık bir yuva özlemi süsler. Yıllar bunun için harcanır.
Dünyadaki cenneti yaşamanın özlemidir belki de bu. Çünkü evlilikte arzulanan şartlar asgarî sağlanabilmiş ise sonrası kolaylaşır. Zira hiç kimse bugün evleneyim, yarın ayrılırım düşüncesiyle imza atmaz. İstenilen bir ömür boyu aynı yastığa baş koyabilmektir. Eşimiz, evdeşimiz dediğimizle; Allah’ın hediyesi ömrü, artısı ve eksisiyle paylaşabilmektir. Hayatın tatlı yükünün taşınmasının iki taraflı olduğunu söylemiştir atalarımız. Bunu da ‘hayat iki kulplu kazandır. Tek kulpundan taşınmaz’ diyerek vecize etmişlerdir.
Öyleyse eş olma sorumluluğunu iyi algılamak ya da doğru okumak gerekiyor. Sorumluluk; bireyin kendi davranışlarının veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesidir. Evlilik dediğimiz olay da eş olma sorumluluğuyla davranmak ya da davranmamaktan geçiyor. Evlilik bir kurumdur; bu kurumda organize olmaktan, düzen ve tertipten söz etmek mümkündür.
Aile kurumunun işleyişinde, korunmasında kadının da sorumlulukları vardır/olmalıdır. Çünkü yuva ortaktır onunla ilgili hak, yetki ve görevler ortaktır.
Demek oluyor ki, eşlerin birbirlerine şahsiyetlerini paketleyip vermeleri beklenmemeli, ortak noktalarda buluşabilme ve anlayış esas kabul edilmeli. Çiftler birbirlerine sevgi, saygı, güvenle bağlı olmalıdır. Her ikisi de evliliklerinde ve evlerinde en doğru insanla birlikte olduklarının mutluluğunu hayata aktarabilmeliler. Birlikte varız demenin güzelliğini yaşamalılar. Bunun için yapılacak neler var bunu da bilmek gerekiyor.
Ailede paylaşım önemsenmeli, eşler birbirlerine açık olmalı, istişare önemsenmeli, problemle karşılaşınca çözümü kendileri üretecek olgunluğa erişmenin yolları öğrenilmelidir!
Hepsinden önemlisi eşler birbirleri için var olduklarını asla unutmamalılar. Çocuklar ki, evlilikte temeli sağlamlaştıran önemli etkenlerdendir. Kayın valide ve kayın pederler büyük olarak saygı ve hürmete layıktır. Eğer eşler birlikteliği iyi yönetebilirse herkes mutlu olur. Demek ki, bunun için bir emek sarf ediliyor. Verilen emeğin karşılığı eşler tarafından görmezden gelinmemeli; hoşluk, güzellik, memnuniyet için herkes kendi emeğine sahip çıkmalı ki, karşılığı gelsin.
Kadın olarak da erkek olarak da aile olmak bilgi istiyor ki, herkes yerini bilsin.
Herkes birbirinin farkında olmalı. Birlikte bir sofrada yemek yemenin hazzını yaşamalıyız...
Eşler birbiriyle iyi geçinmek, güzel muamele etmek, değer vermek, yekdiğerinin yükünü çekmek, meşru olan ihtiyaçları gidermek sorumluluğundadır. Yine birbirlerine olan saygılarını kaybetmeyecek söz ve davranışlardan (şaka bile olsa) kaçınmak. Birlikte eğlenmek, bir tatlı tebessümü birbirlerinden esirgememek. Harcamalarda ölçüyü kaçırmamak, mutedil olmak. Bu bağlamda da eşler sorumluluklarını iyi taşıyabilmelidir.
İffet ve nezahet sadece kadında meziyet olarak algılanmamalı, erkeğin de kadın kadar afif olması göz ardı edilmemelidir. Kültürümüzde, ‘eline, beline, diline sahip olmakla’ bu formüle edilmiştir. Demek ki eşler, birbirlerini taşıyacak olgunluğa sahip olmalılar.
Eşler birbirlerine neyi, ne zaman, nasıl söyleyeceklerini de iyi tayin etmelidirler. Bu hususta Hz. Âişe bize iyi bir modeldir.
‘Onlarla güzel geçinin’ (Nisa, 19) öğüdünü hayatına aktaran Peygamber (s.a.s.) de:
‘Sizin en hayırlınız eşine en hayırlı olanınızdır’ buyurarak ölçüyü koymuştur. Eşler yapabildiklerini hayırla yapmaktan gocunmamalıdır. Ailede çocukların bakımı, yetiştirilmesi de eşlerin hem hakları hem de sorumlulukları dahilindedir. Çocukların zihnen, ruhen ve bedenen sağlıklı yetiştirilmesinde de anne-baba aynı şekilde sorumludur. Bu hassas sorumluluğun iyi sonuç vermesi aynı zamanda eşlerin iyi yetişmiş olmasına ve gelişmeye, öğrenmeye açık olmalarına da bağlıdır. Kendimizin en iyi yaptıklarını ölçü alır isek, daha sağlıklı iletişim kurma ve başarma imkânımız olur. Bunu da ihmal etmemeli eşler.
Haşiye-Dipnot:
Bu yazı, Diyanet Aylık Avrupa Dergisi 2008 Mayıs sayısında yayınlanmıştır.
|